Lider Perspektifinden Psikolojik Sermaye Nedir?
Psikolojik Sermaye Nedir?
Psikolojik sermaye, ilk olarak Fred Luthans ve meslektaşları tarafından 2000’li yılların başlarında pozitif psikoloji hareketi içerisinde geliştirilmiş bir kavramdır.
Öncelikli olarak değinmek istediğim nokta şudur ki psikolojik sermaye bir hastalığa ve yahut sorunlara odaklanmaz. Psikolojik sermaye, başlıca sıradan bireylerin daha verimli ve üretken bir hayat geçirmelerine yardımcı olur.
Bu konu üzerine uzun bir araştırma yapan Luthans, bu konuda “Psychological Capital: Developing the Human Competitive Edge” adlı bir kitap yazarak PsyCap (psychological capital/psikolojik sermaye) kavramını literatüre koymuştur.
Psikolojik sermaye kavramını Luthans kitabında altta alıntılanan paragraf ile açıklar:
“Psikolojik sermaye (PsyCap) bir kişinin başarısında pozitif psikolojik gelişim durumunu yansıtmaktadır. Bunun yanında zorlayıcı görevleri üstlenmek için gerekli çabayı sürdürecek ve bunları yerine getirecek bir güven sahibi olması (öz yeterlilik), şu anda ve gelecekte başarılı olma konusunda pozitif bir düşüncenin mevcut olması (iyimserlik), hedefler için azmetmek veya gerekirse yeni hedefler oluşturması (umut) ve sorunlara veya sıkıntılara kapılınca, başarıyı elde etmek için sürdürülebilir ve geri adım atabiliyor olması (dayanıklılık) için bireyde kim olduğu ile ilgili sermaye türüdür.”
Fred Luthans’ın kısa ve öz bir şekilde açıkladığı gibi psikolojik sermayeyi oluşturan 4 farklı perspektif bulunur. Bu perspektifler bir çatı altında toplanarak HERO perspektifini oluşturur. HERO perspektifi içerisinde hope (umut), efficacy (öz yeterlilik), resilience (dayanıklılık) ve optimism (iyimserlik) kavramlarını/perspektiflerini barındıran kapsamlı bir perspektiftir. Bu perspektiflerin tamamına, yani HERO perspektifine sahip olan kimseler güçlü ve yıkılması zor bir psikolojik sermayeye sahiplerdir.
Peki, bu perspektiflerin anlamları ve bize olan katkıları nelerdir?
HERO perspektifindeki ilk kavram olan hope (umut), gelecekteki potansiyelleri görebilme yeteneği ve hedeflere olan inancı göstermektedir. Umudu olan kimse, bireylerin ve kendisinin içinde olan potansiyeli görme kapasitesine sahiptir ve hedeflerini gerçekleştirme yolunda inancı olduğunu göstermektedir. Umudu anlamak aslında hedefe giden yolun kolay ve hızlı olduğunu değil, aksine bu yolun zorluklarını anlamaktır. Bir liderin gözünden umut, çalışanlarında gördüğü potansiyel ve onlara duyduğu inancı temsil eder. Fakat liderin yapması gereken, çalışanlarına hayatın gerçeklerini göstererek doğru yolu çizmesi hususunda umutlandırmasıdır.
Bir diğer HERO kavramına bakarsak efficacy (öz yeterlilik) kavramı gözümüze çarpar. Luthans’ın da işaret ettiği gibi bireylerin görevlerini yerine getirmek adına, o iş her ne kadar zor ve karmaşık olsa dahi, kendilerine ait olan güveni ve güvenme kabiliyetini temsil eder. Bir kimse kendini yeterli hissederse ancak ve ancak kendisine güvenerek ve inanarak çalışmalarını yapabilir, ne de olsa kendine inanmayan kimse, aslında hiç kimsedir. Liderlerin perspektifinden de öz yeterlilik, efektif bir çalışma ortamı adına çok mühimdir. Bir lider çalışanlarının başarımlarını takdir etmeli ve onların kendilerine olan güvenlerini korumalarını sağlamak çalışanların kapılabileceği imposter sendromu gibi birçok psikolojik fenomene sebep olabilmekle birlikte işlerinde performans düşüklüğüne de sebebiyet verebilmektedir.
HERO perspektifine başka bir açıdan bakarsak resilience (dayanıklılık) perspektifini ele almamız çok isabetli olur. Resilience (dayanıklılık), bir kimsenin çok zorlu ve meşakkatli bir durumun ardından o problemin özünden kazandığı bilgiler ışığında daha güçlü bir şekilde ve aynı azimle geri dönebilme ve pes etmek yerine aksine dayanıklı olduğunu gösterebilme yeteneğidir. Bu durumda şu nokta yanlış anlaşılmamalıdır ki pes etmek de aslında verebileceği kararlar arasındadır şahsın fakat buna karşın ileriye dönük pes etmesi değildir. Çünkü birey, ancak o problemin zorluğuna karşın pes eder, o işe karşı ise pes etmez ve etmemelidir. Liderin gözünden ise çalışanların zorluklarla karşılaşması durumunda onların öz yeterliliklerini tazeleyerek pes etmemeleri için çabalaması ve onlara ne olursa olsun gerek psikolojik gerek de fiziksel olarak yardımcı olmaları gerekir.
Aynı zamanda HERO perspektifinin en önemli parçası olan optimism (iyimserlik) perspektifini ele almazsak çok büyük bir hata yapmış oluruz. Optimism (iyimserlik) perspektifi, temel olarak geleceğe olan ve başarılı olmaya, ilerlemeye olan inancın temsilidir. İleriye iyimser ve inançlı bir şekilde bakan bir insan her zaman kötümser ve olumsuz görüşleri hayatına temel alan kimselere göre bir adım, hatta birkaç adım, önde olur. Ayrıca, çalışanlarına olumluluğu ve iyimserliği aşılayan liderler, çalışanların umudunu ve inancını yükseltirler. Ek olarak, burada dikkat edilmesi gereken en büyük tezat ise polyannacılıktır. Buradaki iyimserlik yapmacık ve sonsuz değildir. elbette geleceğe iyimser bakmak gerekir fakat gelecekteki olası tehlikelerin, krizlerin ve sorunların farkında olmak da elzemdir.
Psikolojik Sermayeyi oluşturan HERO perspektifini anlattığımıza göre bir filmi örnek vermek bu perspektiflerin iş hayatında ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu anlamımızda çok mühim bir rol oynadığına inanmaktayım. The Wolf of Wall Street filminde ana karakterimiz Jordan Belfort’un çalışanlarını sürekli ve düzenli olarak toplayarak ve bazı durumlarda özel olarak da motive edici konuşmalar yapması aslında çalışanlarının psikolojik sermayelerini arttırmalarına katkı sağlar.
Buraya kadar hep psikolojik sermayenin çok mühim bir çeşit sermaye olduğuna vurgu yaptım ve bu sermayenin ne gibi yöntemlerle arttırılabildiğini sizlere açıkladım. Fakat bir şey artarsa azalabilir de. Öyleyse biraz da psikolojik sermayemiz azalırsa neler olur sorusu üzerine duralım.
Psikolojik sermaye aslına bakarsanız pek çok sermaye türünden farklı olarak kolayca azalan ve de artabilen bir sermaye türüdür. Ekonomik sermayenizi arttırmanız zordur ama azaltmak, hatta yok etmek oldukça basit ve bir tıklama ile gerçekleşebilir. Öte yandan kültürel sermayenizi arttırmanız çoğu zaman kolaydır fakat onu yerle bir etmek, azaltmak ise bir bakıma zordur. Psikolojik sermaye ise küçük bir tatlı dille dahi düzeltilebilen bir şeydir bir açıdan. Fakat bu kadar indirgemek yanlış anlaşılmalara da sebep olabilir. Elbette, psikolojik sermayeyi arttırmak ve yahut azaltmak diğer sermaye türlerine göre daha kolaydır ama arttırmak ve azaltmak zordur. Büyük bir tezatlığın oluştuğunun farkındayım fakat psikolojik sermayeyi azaltan durumları ve azalması durumunda gerçekleşebilecek durumların üstünde durduğumuzda konunun daha net bir şekilde anlaşılacağına eminim.
Öyleyse neler psikolojik sermayemize zarar verir?
Psikolojik sermayemizi baltalayan faktörler üzerine ufak bir araştırma yaptığımızda göze şunlar çarpıyor: tebrik edilmemek; yapılan işin değersizleştirilmesi, yok sayılması, yetersiz görülmesi; aşağılanmak… Liste aslında bırakırsanız daha da uzayıp gider. Acıdır ki Civil Mediation Council ve Harvard Business Review verileri ışığında çalışanların yaklaşık %35’i hayatlarında en az bir defa işyerlerinde zorbalık gördü ve yahut halihazırda zorbalık görmekte. Bu durum gösteriyor ki çalışanların üçte birinin psikolojik sermayesi sistematik bir şekilde düşürülmektedir. Hakeza Central Florida Üniversitesinde psikoloji alanın profesör olan Mindy Shoss’a göre halihazırda toksik bir iş ortamının oluşmakta olduğuna işaret ederek iş yükünün az sayıda çalışana yüklenmesiyle bireylerin tükenmişlik sendromu geliştirdiklerini ve psikolojik sermayelerinin sistematik bir şekilde zarar gördüğünü öne sürüyor.
Gördüğünüz gibi bu araştırmalar boşuna yapılmıyor. Çünkü ortada bir kriz var ve son zamanlarda tarihte görülmüş en yüksek tükenmişlik sendrom vakaları iş dünyasında görülmekte. Bu bize şunu gösteriyor ki biz psikolojik sermayelerimizi hem alt üst ediyoruz hem de sistem sistematik bir şekilde bizleri tornaların altına sokarak ezilmeye zorluyor. Bu durum o kadar ciddi ki psikolojik sermayenin göreceği zarara bağlı olarak bireyler depresyon, uykusuzluk, anksiyete ve stres gibi psikolojik sorunların yanı sıra migren ve bazı ekstrem durumlarda kalple ilgili hastalıklar gibi fiziksel rahatsızlıklar geliştirmektedir. Hakeza bireyin yaptığı işten zevk alamaması gibi daha farklı durumlar da buna bağlı olarak gerçekleşmektedir. Zaten Julie Broad gibi birçok yazarın da düzenli olarak işaret ettiği gibi psikolojik sermayenin azalması yalnızca iş performansını sekteye uğratmaz, aynı zamanda bireyin psikolojik sağlığını kötü yönde etkileyerek ne yazık ki “çağımızın hastalığı” olan anksiyeteye sebebiyet vermektedir.
Psikolojik sermayenin zarar görmesi sonucu oluşacaklar üzerine durduk ve başta küçük de olsa bazı psikolojik sermayeyi arttırabilecek yöntemler üzerine durdum. Yine de özellikle çalışanların psikolojik sermayelerini arttırmak için bir liderin neler yapılabileceğini ve yapması gerektiğini açıklamak çok mühimdir kanımca.
Öncelikli olarak bir lider çalışanlarının kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayacakları ortamları temin etmeleri elzemdir. Birlik ve beraberlik ruhunu önemseyerek çalışanlarının yanında olduğunu ve onları desteklediğini göstermelidir. Onların başarımlarını tebrik etmeli, kutlamalı ve takdir etmelidir. Fakat bu durumu bir yarışa çevirmemeli ki iş ortamındaki toksikliği yok edebilsin. Hakeza toksikliğin, kinin ve hakkaniyetsiz rekabetin önüne geçmek psikolojik sermayeyi olumlu etkileyen faktörler arasında yerini almaktadır.
Bunun yanında bir lider, çalışanlarına eğitimler sağlamalı, imkanlar dahilinde ise yurt dışındaki prestijli konferanslara göndererek kendilerini geliştirmesine yardımcı olmalı ve onların gelişimlerine her yönden destek olmalıdır. Bunları yaparken elbette kendi psikolojik sermayesini hem korumalı hem de geliştirmelidir ki çalışanlarına olumlu bir örnek olabilsinler.
Son olarak da kanımca bir lider mutlaka çalışanın halini ve hatırını sormalı ve de onları hiyerarşik bir düzenin alt tabakası olarak görmekten kaçınmalıdır.
Kısacası, bir lider çalışanlarının psikolojik sermayesini artırmak adına çalışmalı ve çabalamalıdır ki çalışanlarının yaşayabileceği tükenmişlik sendromuna, imposter fenomenine ve daha ciddi durumlarda depresyona kadar gidebilecek psikolojik sorunlarına karşın koruyabilirler ve iş yerinde daha verimli çalışmalara imza atabilirler.
Şimdiye kadar psikolojik sermayeye kapsamlı ve çok yönlü bir açıdan baktık. Elbette, psikolojik sermayenin iş hayatındaki yerine daha çok değindik. Bu noktaya değinmek çok mühimdir çünkü birçok işletme okulundaki profesörler, psikolojik sermayenin iş hayatındaki önemini bir nevi suratımıza çarpmakta.
Yine de psikolojik sermayeye sadece iş hayatı üzerinden bakmak doğru değildir ve birçok açıdan ve farklı alanlardan değerlendirilebilir. Ne de olsa Luthans’ın dediği gibi psikolojik sermaye bireyin üretken, mutlu ve verimli yaşamasını sağlar. Bu arada mutlu olmaktan kasıt sonsuz mutluluk ve yahut polyannacılık değildir. Çünkü ancak her duyguyu yerinde ve tutarlı bir şekilde yaşarsak gerçekten sonsuz mutluluk mümkün olur. Duygusal okuryazarlığımızın güçlü ve psikolojik sermayemizin yıkılmaz olduğu günler dileğiyle…