Yazı Yazmak
İnsanoğlu neden yazıya ihtiyaç duymuş? Zaten konuşup aktarabiliyorken, bu yolla çok daha sağlıklı bir iletişim kurabiliyorken neden yazıyoruz? Yazma eylemi bir süreçtir. Tıpkı yazının günümüze kadar ulaşırken geçirdiği bir süreç gibi (resim yazısı- çivi yazısı) insanoğlu da yazma noktasına gelmek için bir süreçten geçmiş olması gerekir. Yazmak, bir birikimi aktarmaktır. Birikim nasıl kazanılır? Bu soruya genel cevap, “deneyim” olacaktır. Fakat biz öyle düşünmüyoruz. Her şey sadece deneyim değil. Eğer öyle olsaydı birçok yazarımızın ilk eserleri genç yaşta yayımlanmaz, bu eserlerle edebiyat dünyasında adlarını duyurmazlardı. Yazabilmek için yaştan ziyade daha önemli etkiler bulunmakta:
1- İyi bir yazar olmak için iyi bir okur olmak gerekir. Okumak, hayata bakış açınıza yeni bir pencere açan bir eylemdir. Bu pencereden dışarıya baktıkça yazma hevesiniz, bir zorunluluk haline dönüşür. Çünkü insan okudukça dolar ve kendi kendinden taşmamak adına bunları bir yere dökmelidir, yazıya dökmelidir.
2- Edebiyat bağlamı dışında yazma için genel amaç, bir diğer nesillere bir şeyler aktarmaktır. Örneğin, İngiltere gibi yazılı bir anayasaları olmayan devletlerde sistem genel olarak teamül hukuku üzerinden işler. Eğer yazı olmasaydı yüzyıllardan beri süregelen bu teamülleri İngiltere devleti bir sonraki nesillere nasıl aktaracaktı?
Yazı yazmak, yazı yazmanın güzelliği, neden yazı yazılır hakkında bazı yazarların sözlerine bakalım:
“Yazmayı bilmek için okumayı bilmeli,
Okumayı bilmek için yaşamayı bilmeli.” (Guy Debord)
“İnsan, her şeyden önce kendisi içi yazmalıdır.
İyi yazmanın biricik yolu budur.” (Gustave Flaubert)
“Yazar olmak istiyorsanız, tüm diğer şeylerin üstünde iki şey yapmalısınız:
Çok okuyun ve çok yazın.” (Stephen King)
Bazen insanlar bazı işlerde başarılı olan (örneğin bizim yazımızda yazarlar üzerinden ilerliyoruz) insanların sözlerini duyduklarında o işe daha çok heveslenirler fakat bu hevesin gerçekliği sorgulanırken genelde “Benim yaşım geçti artık, bu saatten sonra yazsam ne olacak.” ya da “Henüz gencim, yazsam da nitelikli yazılar yazamam.” gibi şüphelere insanlar genel olarak düşmektedirler. Biz bunun önemli olmadığını, öğrenmenin yaşı olmadığı gibi yazmanın yaşı olmayacağını göstermek adına birkaç ünlü yazardan örnekler vereceğiz:
Ursula K. Le Guin: Bilim kurgu türünde önemli eserlere imza atmış. 88 yıllık ömrüne 22 roman, 11 öykü kitabı,4 makale, 12 çocuk kitabı ve 6 şiir sığdırmış olan yazarın kayıtlara geçen ilk yazısı 30 yaşında dergide yayımlanan bir şiiri. İlk kitabını ise 5 kez ret yedikten sonra 37 yaşında bastırabilmiş.
J.R.R Tolkien: Son yıllarımızın en çok satanları arasında sık sık yer alan, kitapları filmlere çevrilip birçoklarının favorisi haline gelen yazarın ilk eseri 45 yaşında yayımlanmış.
Selim İLERİ: Türk edebiyatının önemli isimlerinden, birçok eseriyle akıllara yer edinmiş olan Selim İLERİ ilk eserini yayımlattığında sadece 23 yaşındaydı.
Bu örneklerin ardından yazmak için herhangi bir zamanı beklemenize gerek yok. Yazmak sizin hayatta nasıl “demlendiğinize” bağlı bir durumdur. Kısık ateşte demlenirseniz ilerleyen yaşlarda güçlü eserler yazabilirsiniz. Fakat hayat bazen ocağın altını çok açmış olabilir. Eğer siz de hayat tarafından ocağının altı açılmış olanlardansanız ve hızlıca pişmişseniz genç yaşta güçlü eserler yazabilmeniz için önünüzde hiçbir engel yok!
Sonuç olarak yazmak, hayat boyunca devam edecek bir süreçtir. İnsan yaşamını ilmek ilmek ördüğü gibi yazarlık niteliğini de hayatı boyunca yaşadıklarıyla, okuduklarıyla ilmek ilmek örmektedir. Yaşamak için yazmak, yazmak için yaşamak gerekir!
Kaynakça: