Neden Ersun Yanal?

noavas
[noavasblog]
Published in
6 min readNov 7, 2015

Fenerbahçe taraftarının Ersun Yanal’da vücut bulmuş teknik direktör hayali

Sezon başında umudun içindeki soru işaretlerini karaladım. Umutluydum, güveniyordum ama iyiye gitmiyordu birçok şey. Bir sonraki yazıda kopuktu zincir, olduramadı Hoca. Ama inancımı koruyordum. Daha sonra Vitor Pereira’nın gördüğü, bizim görmediğimiz şeylere empati yaptım. Soru işaretlerim artarak devam ediyordu ama iyiye yormak istiyordum. Ardından sordum. Fenerbahçe’ye neden zaman lazım? Yavaş yavaş ümidimi kaybediyordum oda sıcaklığına kafa yorarken. Geldiğimiz noktada Zeman’dan sonra ilk kez bir Fenerbahçe teknik direktöründen umudumu kestim, Ekim ayında.

Teknik direktörleri formasyon, ilk 11 tercihi ve oyuncu değişiklikleri ile değerlendirmeyi yüzeysel buluyorum. Başarının ilk tuğlaları olarak görmüyorum bunları. İyi bir teknik direktörün 3 temel özelliği var bence. Yetenek yönetimi, uyum ve felsefe. Teknik direktörleri bu 3 ana başlık altında değerlendirdiğimizde tüm sorulara cevap buluyoruz.

Teknik direktörlüğün 3 temel direği

25 genç, yetenekli, yukarı yönlü maddi kırılma yaşamış, bazıları kendini popstar zanneden, çoğu yüksek egolu futbolcudan taş gibi bir takım yaratmaya çalışıyorsun. Adeta 40 tilkinin kuyruğunu birbirine değdirmeden köprüyü geçirmeye çalışmak gibi. Bir pedagog zerafetiyle birey ve grubun ihtiyaçlarını teşhis edip, tutarlı kararlar ve reflekslerle kişiliklerine katkıda bulunmak zorundasın. Ve bunun tek bir yolu/yönü yok. Disiplin ile de, hoşgörü ile de aynı sonucu alabilirsin. Yeter ki tutarlı ve kararlı bir yönetici ol. Ve unutma, yeteneğe ihtiyacın var.

Ülkeye ve futboluna, takıma, medyaya, taraftara, beklentiye uyum sağlamak zorundasın. Bunun için de önce beklentiyi anlamak, nedenlerini ve sonuçlarını incelemek mecburiyetindesin. Beklentiyi, nedenlerini, doğurduğu ihtiyaçları ve başarılı olmuş çözüm yollarını merak etmez, araştırmaz da sadece kendi geçmişin ve bilgi birikimin üzerinden bir rota çizersen, işte bugün yaşadıklarımıza şahit olursun. Bu yüzden uyum başarının temel taşlarından biri. Deneyimine, bilgi-birikimine, taşıyacağın yeni polenlere ihtiyacımız var ama var olan doğrularımızın bekçiliğini de yapmak zorundasın. Değilse antibiyotik gibi, yararlı bakterileri de vücuttan atarsın.

Üçüncü başlık oyun felsefesi. Hücum, savunma, pas, kontrol, tempo, adı-kavramı her neyse, stili olur teknik direktörlerin. Her telden çalmaz. Her dalgalanmada istikamet değiştirmez. Başta söylediği ile yolda söylediği farklı olmaz. Transferinden formasyonuna, oyun kurgusundan temposuna hicbir şey stiline aykırı olmaz. Bu nedenle güven verir. Belki taraftarların istediği oyunu oynatmaz ama ne oynatıyorsa onu iyi oynatır. Yaptığı ve umut veren bir şey mutlaka vardır.

Yukarıda Fenerbahçe taraftarının son 5 yıldaki teknik direktörlerinden mutluluk (heyecan, keyif) grafiği mevcut. Yakın çevremde oyladığım bir anketin sonucu. Çıkan tablo da -galiba- herşeyin özeti.

Grafiğe ilk baktığımızda 2 tepe noktalı ve dalgalı bir çizgi görüyoruz. Zirveler son 18 maçta 17 galibiyet alınan 2010–11 sezonu ve Nisan’da şampiyon olunan 2013–14 sezonlarında. Diğer dönem ve notları da gayet okunabilir-anlaşılabilir görünüyor. Yazıyı maksadından uzaklaştırmamak için fazla detaya girmek istemiyorum.

Fenerbahçe taraftarı neden Ersun Yanal diyor?

Grafik üzerinden konumuza -başlığa- dönelim. Fenerbahçe taraftarı neden *Ersun Yanal* diyor?

Grafik buna cevap veriyor ama açalım. Fenerbahçe taraftarı neden Ersun Yanal ile mutlu oldu? Nisan’da şampiyon olduğumuz için mi? 10 puan fark attığımız için mi? Ersun Yanal çok özel bir kişilik mi? Taraftara büyü mü yaptırdı?

Tabii ki hayır. Ersun Yanal’ın bu kadar coşku ve tutkuyla anılmasının sebebi, Fenerbahçe’nin uzun yıllar sonra *Fenerbahçe gibi* oynaması ve bunun olumlu sonuç vermesi. Peki ne demek *Fenerbahçe gibi* oynamak?

Baskılı, tempolu, hızlı, gollü, atak, korku veren, ilk aklıma gelen kavramlar. Bunların tamamını verdi bize Ersun Yanal. Yani Nisan şampiyonluğu ve 10 puan fark işin kaymağı. Yukarıda saydığım 3 temel teknik direktör artısı ile dillere pelesenk oldu Yanal. Yetenek yönetme konusunda ders verdi. Futbolcudan istediğini alana kadar bilinçli ve kararlı bir şekilde üzerine gitti. Dalgalı kur Emenike ve Sow’u, ikisini de Webo ile keserek, tabiri caizse tımar edip katkı aldı. (Burada futbolcuları keserek hizaya çekmesi değil övülen, futbolcuya uygun, hizaya çekilecek yolu bulup kararlılıkla uygulaması.) En büyük artısı Fenerbahçe camiasına uyumdu. Tanıyordu. Beklentileri biliyordu ve uyumluydu. Oyun felsefesi uyumla birleşen 3. temel avantajıydı. Bugün 7’den 70’e herkesin dilindeki oyun kurgusunu, eliyle koymuş gibi buldu. Stoperlerin arasına Topal, kanat beklerine Gökhan ve Caner, ileride Sow-Emenike-Kuyt ve onları döve döve besleyen bir değirmen. Basit, verimli, uygun, etkili. Üzerine, iyi bir antrenör olmasının avantajıyla elde edilen fizik güç, rakiplerini yenmedi, belini kırdı Fenerbahçe.

Yani konumuz Ersun Yanal değil. Ersun Yanal’da vücut bulan teknik direktörlük beklentimiz. Bir sebepten ayrıldık. Hiçbir ayrılık tek taraflı yanlışlar nedeniyle olmaz. Aziz Yıldırım’a ne kadar kızarsam, Ersun Yanal’a da o kadar hayıflanırım. Ama Ersun Yanal ayrıldığında sorumluluğu bitiyor. Aziz Yıldırım’ın ise yerine aynı veya daha iyisini koyma ve sonuç alma sorumluluğu var. Peşinden İsmail Kartal, sadece başka bir deneyin tezahürü. Ve konuyu o deney üzerinden konuşmak bizi asıl görmemiz gerekenden uzaklaştırıyor.

Löw dönemine benzetiyorum Ersun Yanal’lı sezonu. Löw, çok büyük talihsizlikler nedeniyle Yanal’ın aldığı sonucu alamadı belki ama yarattığı takım ve oynattığı futbol ile iz bıraktı. Ancak ne acıdır ki Fenerbahçe’ye 3 temel teknik direktörlük kriterinde *cuk* diye uyan 2 teknik direktörün de görev ömrü 1 yıl sürdü.

Ayrılıklar -farklı sebeplerle- olabilir. Çok büyük bir takımdan teklif alıp da gidebilirler, kavga edip de ayrılabilirler. Keşke olmasa ama asıl sorun bu değil. Önemli olan teknik direktörden ne elde ettiğinin farkına varmak. Löw ve Yanal döneminde 2 teknik adamın takıma kazandırdıklarının farkına varılmış olsa, ikisiyle de yollar bu kadar kolay ayrılmazdı eminim. Ama zihinlerde “Bu kadroyu ben de şampiyon yaparım” zehri dolaştığı için, gerçekle topyekün asla yüzleşemedi Fenerbahçe. Bu konuda sadece Aziz Yıldırım’ı suçlayamam. Bu 2 teknik adamın dahi kıymetini bilmeyen taraftarlar oldu. Fenerbahçe’yi çalıştırdığı 4 yılda 2 şampiyonluk, 2 (Denizli-Bursa) dramatik ikincilik yaşamış Daum, taraftarın çoğunluğu tarafından tükaka ilan edilmişti. Ki kaçan 2 şampiyonluğun da altını karıştırsanız futboldan başka şeyler bulursunuz.

Bizim, idrak yollarımızdaki iltihabı bertaraf etmemiz gerekiyor. Elindeki -ya da transfer edeceğin- oyuncu grubu ile nasıl bir gelişim dönemi istiyorsun, yani beklentin ne? Bu minvalde göreve getirdiğin teknik direktör, onu göreve getirme sebeplerine hizmet ediyor mu? Yoksa tek kriterin şampiyonluk mu? Fenerbahçe elbette her sene şampiyonluğa oynar ama her sezon bunu yapması imkansız. Öyleyse sen şampiyon olamayan teknik direktörü kovma geleneğinle, gelişim göstermiş ve aslında onu göreve getirme sebeplerine hizmet etmiş teknik direktörleri de kaybediyorsun. Daum misal. 2010 yılında görevden ayrılmasaydı Fenerbahçe’nin fazladan kaç şampiyonluğu olurdu? Mayası tutmuş tüm teknik direktörler için konuşabiliriz bunu.

Ne olacak halimiz?

Yazının başında belirttiğim gibi, Vitor Pereira’da ışık görmüyorum. Onun, ısrarla altını çizdiğim 3 temel teknik direktör özelliğinde de sınıfı geçemediği görüşündeyim. Geçen 4 ayda ne başarılı bir yetenek yönetimi örneği sergiledi, ne -başlangıçtaki (hepimizi heyecanlandıran) vaadleri hariç- camianın beklentilerine uyum sağlayabildi, ne de ortaya peşinden gidilecek bir oyun felsefesi koyabildi. Dolayısıyla yarın bir gün şapkadan tavşan çıkarsa bile benim nazarımda sınıfı geçemeyecek Pereira. Ve artırıyım; nasıl ki yukarıda, gelişim göstermiş ama bir sebepten şampiyonluğu yitirmiş ve geleneğe kurban gitmiş teknik direktörlerin göreve devam etmeleri gerektiğini söylediysem; Vitor Pereira da şampiyon olsa bile devam edilmemesi gereken bir hoca, benim görüşüme göre.

Ama Ersun Yanal gelmeyecek. Hayal görmeye gerek yok. Nasıl ayrıldığı malum. Kaldı ki gelse bile aynı ahengi yakalayamayabilir. Peki mutsuz mu olacağız? Bir çaresi olduğunu düşünüyorum.

Dortmund. Klopp ile destansı bir gelişim gösterdi ve ama geçen sezon büyük bir hayal kırıklığı ile neticelenince yolları -severek- ayrıldı. Yukarıda dedim ya, ayrılıklara sebep aramaya gerek yok, bir şekilde olabilir, önemli olan sonrasında ne yaptığın. Dortmund, Klopp ile geliştirdiği oyun modeli ve kurguyu devam ettirebilecek ve hatta taze bir zihinle üzerine koyabilecek Thomas Tuchel ile yola devam etti. Ve aşı tuttu. Almanya’nın bug’ı Bayern Munich bu kadar iyi olmasa, açık ara şampiyonluk favorisi konumunda izleyecektik bu sezon Dortmund’u. Harika bir teknik direktör değişimi-geçişi örneğiyle.

Gelelim sadede

Jürgen Klopp, Thomas Tuchel, Roger Schmidt ve Lucien Favre. Baskılı, tempolu, hızlı, gollü, atak, korku veren. Tanıdık geldi mi bu kavramlar? Evet, Fenerbahçe taraftarının teknik direktöründen beklentilerini tarif ederken saymıştım yukarıda. Saydığım 4 teknik direktör -üstelik çok iyi antrenörler- Ersun Yanal’ın Avrupalı versiyonları bana kalırsa. Yanal ile Klopp’u bir mi tutuyorsun demeyin, ben stilden ve oyun felsefesinden bahsediyorum. Klopp hayal. Tuchel Klopp’un izinde, hayal. Schmidt’i geçen sene elimizden kaçırdık, hayal. Ama hala bir şansımız var, Lucien Favre boşta. Tıpkı Klopp’un Dortmund’u uçurduğu gibi, Borussia Mönchengladbach’ı zirveye yaklaştırdı Favre. Ve ne tesadüftür ki, tepe noktasını gördükten sonra inişe geçti takımları. Başarı sonrası rehavet, transfer dedikoduları ve sair konsantrasyon bozan unsurlar sebep olsa da bu düşüşlere, faturayı teknik direktörler ödedi. Ama orada hikaye buradan farklı. Hem Dortmund, hem Mönchengladbach teknik direktörlerinin görevi bırakmamaları için ellerinden geleni yaptı. Ancak iki kulüp de istifaları engelleyemedi.

Lucien Favre

Bilenler zaten bilir, bilmeyenler yanına yazdığım isimlerden anlar. Benim 3 temel teknik direktör kriterime uyan, birey ve grup gelişimi konusunda birçok kez başarılı olmuş, yıldızlar yetiştirmiş -futbolun yazılım uzmanı- Guardiola’nın hayran olduğu İsviçreli teknik direktör. Bu yazıda onu uzun uzun anlatmayacağım ama Borussia Mönchengladbach’tan ayrıldığından beri hayalini kurduğumu da gizlemeyeceğim.

Genci ve yaşlısıyla, yer yer eksikleriyle harika bir kadromuz var. Kıymeti bilinmese de, Alman pasaportlu olsa gelişimi özenle planlanacak Alper, Ozan, Salih gibi yıldız adaylarımız var. Tadı damağımızda kalan 2013–14 sezonu futbolu ve Favre’nin hayat çizgisi bizi buluşturur mu bilmem ama hayali beni heyecanlandırıyor. Biraz izleseniz, okusanız eminim hayalimi paylaşacaksınız, ki rahat durmam, gözünüze sokarım bundan böyle.

Hayalimin fragmanı bu yazı olsun. Hakkında daha uzun uzun konuşuruz, inşallah tren kaçmadan. Ama aslolanı anmadan bitirmeyelim yazıyı. Teknik direktör önemlidir. Çok önemlidir. Arz ederim.

--

--

noavas
[noavasblog]

Fenerbahçe neşe verir, can katar, iyi gelir.