Marka, Ajans ve Çalışanların Evden Çalışma ile İmtihanı

Hepimiz Delirmekten Nasıl Kurtuluruz?

Öznur Doğan
Türkçe Yayın
14 min readApr 1, 2020

--

Nasıl delirdim remastered edition.

Herkes en az bir kez Corona ile ilgili yazıp çizmişken bu konunun bir sonucu olan evden çalışmaya dair görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yaklaşık 8 yıldır tam zamanlı işlerimin yanında freelance işlerimin olması, dönem dönem tamamen evden çalışmam nedeniyle açıkçası bu konuda daha önce de yazıp çizme hakkını kendimde görmüş, üstüne üstlük bundan arsız gibi 1 değil 2 değil, 5 değil. Pardon. Bir anda ilgim dağıldı. Bundan arsız gibi bir sürü içerik çıkarmıştım.

Ancak şu anda durumlar çok daha farklı, gönüllü bir uzaktan çalışma değil mecburi bir durum halindeyiz. Ve hazır olun, herkes delirmek üzere.

Neden delirmek üzereyiz?

Çünkü her ne kadar herkes işe gitmenin bir zul olduğunu düşünse de -hadi şimdi birbirimizi yemeyelim, işine her gün yepyeni bir heyecanla giden 3 tane kişi var onlar da zaten TEB şubesi gibi bulması aşırı zor- süreklilik arz eden, bizi belirli bir ritmin içinde tutan ve to-do listemizden ve takvimimizden “bu da tamamdır”ı işaretleten, minik minik bize adeta başarım açan bir durum. Bir anda elimizden bu başarımlar gittiğinde ise boşluğa düşme gerçeği ile karşılaşmış oluyoruz. Bu tabi ki yalnızca çalışanlar değil marka ve ajanslar için de geçerli.

Bu yazıda sizinle markalar, ajanslar ve çalışanlar sırasıyla nasıl deliriyor bunları anlatacağım ki kendinize şöyle bir geriden bakın, bu kaosun içinde yaptıklarınızı fark edin ve düzeltebilmek, kendinizi yenileyebilmek, o beyaz gömleği giymemek için neler yapmanız gerektiğini görün.

Aksi halde

NOT GOOD BRO.

Markaları Delirmekten Nasıl Kurtarırız?

G*tünüzü kurtarmaya geldik millet.

Sevgili markalar, biliyorum ki sizler için zaman çok kötü. Bir kısmınız hızlı tüketim ürünleri sattığınız için yoğun bir dönemdesiniz, bir kısmınız B2B iletişim yaptığınız için ne olacağını bilemez bir durumdasınız bir kısmınız ise temel ihtiyaçların dışında biraz daha lüks ihtiyaçları karşıladığınız için yarışın dışındasınız. Ancak durun ve delirmeyin. Çünkü siz delirirseniz herkes delirir.

Öneri 1: Micro-management yapmayın

Pek çok marka ve yöneticileri ofis hayatına alışık durumda. Genellikle marka tarafında evden çalışma işini yapan çok az sayıda marka mevcut. Bu yüzden en büyük kabus marka tarafında yaşanıyor. Özellikle günlük toplantılar, etkinlikler, ofiste olma ve koşturmacadan uzaklaşmış olmaları sebebi ile ya da ellerinde genel olarak dijital varlıklar olması nedeniyle özellikle sosyal medya üzerine micro-management yapabiliyorsunuz. Markanın sosyal medya hesaplarındaki bio’ya kadar incelemeyin, normal hayatınızı sürdürmeniz gerektiğini hatırlayın.

Micro-management yapıp ajansın üzerine daha fazla yük bindirdiğinizde bu markanızı daha iyi yönetiyor olduğunuzu göstermiyor, bu şu anda bir şeylere sardığınızı ve yeterince profesyonel olmadığınızı gösteriyor. Çünkü bunun bir eksik olduğunu düşünüyorsanız daha önce görmeli ya da harekete geçmesi için ekiplerinizi kullanmalıydınız. Şu anda markanızın hayatta kalması için en temel gereklilikleri yerine getirin, daha fazla insana ulaşmanın peşinde olun.

Öneri 2: Karlılığa odaklanın

Bir önceki önerinin devamı niteliğinde bir öneri bu. Maalesef zor bir dönem, özellikle evden çalışarak insanları yönetmek de bambaşka bir deneyim meselesi. Bunu yapabilmek için öncelikle markanın tüm varlıklarını önünüze dökün, en karlı olanı belirleyin ve aksiyon planları çıkarın. Çalıştığınız üçüncü parti firmaları bilgilendirin, briefleyin, geri dönüşlerini bekleyin. Bu sırada siz de marka için farklı ürün, proje vb. konularda neler yapılabilir detaylıca düşünün.

Bu dönemde aslında en temelde yapmanız gereken şey durumun kötülüğüne değil karlılığa odaklanmak ve bunu daha da geliştirebilmek adına çalışmaları yürütmek.

Öneri 3: Çok revize iyi iş demek değildir

Maalesef bir diğer micro-management parçası olarak bol revizenin iyi sonuç getireceğine inanma gibi bir yönelim mevcut. Hayır, çok revize iyi iş demek değil.

Çok revize doğru olmayan brief, anlatılamamış marka, anlaşılamamış iş ve biraz da “şımarıklık” demek. Çünkü bir ajansla çalışıyorken tüm bilgilerin marka tarafından sunulması gerekir. Markanın kurumsal kimliği, neyi nasıl yapması gerektiği gibi pek çok bilgi ajansa sunulur. Ajans bunlar üzerinden ilerleyerek tasarımları ve işleri çıkarır. Genellikle bu işler sosyal medyanın ruhuna uygun olacak şekilde kurgulanır.

Her Meeseeks’in bir revize olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam Summer.

Eğer görsellerde yer alan elementler kurumsal dünyanıza aykırı değilse, yanlış ürün kullanımı değilse, markanın kırmızı kodla hayır diyeceği bir şey değilse tekrar tekrar revize verip içerik üreteni içerikten, tasarımcıyı da işinden soğutmayın. Çünkü genel olarak çok revize verildiğinde aşağıdaki süreç işliyor:

  • Sosyal medya yöneticisi içeriği yeniden kontrol ediyor, en baştan tasarım araştırması yapıyor
  • Tasarımcı bir kez daha oturup bu iş için vakit ayırıyor, ardından yeni görseli çıkarıyor
  • Sosyal medya yöneticisi içeriğin yeni halini markaya iletiyor
  • Marka yeniden revize veriyor
  • Sosyal medya yöneticisi bu işe ayırması gereken enerjinin %10'unu ayırıyor
  • Tasarımcı aynı tasarıma 13. kez bakmış olduğu için körleşiyor
  • Ne sosyal medya yöneticisinin ne de tasarımcının içine sinen bir iş çıkıyor.

Şimdi ben lincimi yemeye hazırım, vay efendim o kadar çok revize verilecek iş çıkarmasınmış o zamanmış ajansmış.

O zaman ne istediğini yazsaymışsın keşke marka, doğru briefleseymişsin.

Tamamen doğru brieflediğine inanıyor ancak ajans da hala yapamıyormuşsa bıraksaymış bundan asırlar önce çalışmayı. Şimdi mi ortaya çıkmış bu marka hassasiyeti. Neyse sakinleşiyorum. Beni kendimle kavga ettirmeyin.

Öneri 4: Ajansın başka markaları olduğunu da hatırlayın

Bu genel olarak markalar tarafından bilinen ancak asla kabul edilmeyen gerçeklerden biri. Ajanslar yalnızca sizin markanız için çalışmıyor. Bu nedenle öncelikleri her zaman için siz olamazsınız. Yani her işinizi acil olarak yaptıramaz, her seferinde ilk tasarımları ve içerikleri siz bekleyemezsiniz.

Eğer böyle olmasını istiyorsanız bunun için ayrıca adam/saat ayrılması gerektiğini bilmeniz gerekiyor. Tabii ki dönem çok zorlayıcı, az önce ben dedim karlılığa odaklanın diye. Ancak bunların bir temelde planı ve programı olması gerekir. Aksi halde kaostan plan, plansızlıktan kar çıkmaz.

Bu bütçeyi alam şuraya koyam Jerry.

Öneri 5: Çalışma saatlerine uyum sağlayın

Özellikle bu dönemde herkesten sıklıkla duyduğum bir sorun bu: iş saatlerinin tamamen kayması ve sonsuz bir mesaiye dönüşmesi. Zaten elimizde ne var ki, çalışırız bir şey olmaz diye ben diyorum ancak ben, kendim, şahsım bir iş manyağıyım. Beni bunun dışında tutalım.

İnsanların dinlenmeye hakkı var, sürekli olarak sizinle baş etmeye çalışmak onlar için de ayrı bir mesai parçası olmamalı ve ofisten nasıl çıkabiliyorlarsa iş çıkış saatinden sonra sizinle -eğer özel bir anlaşma mevcut değilse- ilgilenmek zorunda olmadıklarını bilmeniz gerekiyor. Yani normalde iş 19:00'da bitiyorsa ajans tarafından 19:30'da iş istemeniz sizce doğru mu?

Şimdi gene lincime hazırlanayım: Eğer ajans işi yetiştiremiyorsa tabii ki markasını bu dönemde korumak kollamak için destek sağlamalı. Fakat bunun da bir planı ve programı olmalı.

Kendimi Sakıp Sabancı gibi hissediyorum. Plaan, plaaan, plaaan.

Öneri 6: Koordineli ilerleyin

Ajanslar arıza çıktı Riiiick!

Mutsuz ve huysuz konuları arkada bırakıyorum ve işin daha iyi olması, karlılığın artması adına önerilerime geçiyorum. Çalıştığınız tüm üçüncü partileri bir araya getirin, marka konumunuza dair bilgi verin ve hepsinden bu sürece dair çalışma isteyin. Bu sayede size destek olmak isteyecek -dolaylı olarak para kaybetmek istemeyen- şirketler sizin için düşünecek ve geliştirme yapacak.

Ajansları ve firmaları birbirine bağlayın, birlikte çalışmalarına izin verin. Ancak bu noktada bu partilerin birbirleri ile uyumlu olabileceği bir evren yaratın.

Öneri 7: Dijitali iyi değerlendirin

Tıpkı sizler nasıl evinizde tüm gün internet başındaysanız son kullanıcı da öyle. Onun karşısına nereden çıkacağınıza net bir şekilde karar verin, tüm fırsatları kollayın. Reklam harcamalarınızı bu dönemde artırabiliyorsanız artırın ki geri dönüş olabilme ihtimalini artırmış olun.

Krizi fırsata çevirebilecek aksiyonların peşinde koşun. Kendinizi yalnızca sosyal medya ile sınırlamayın, tüm dijital alanları en verimli nasıl kullanabilirsiniz diye kolları sıvayıp bol bol çalışma yapın. Bahsettiğim gibi aynı şekilde ajanslarınızdan ve partnerlerinizden de bu konuda destek isteyin.

Öneri 8: Kriz planı yapın

İlk söyleyeceğimi en son söyledim. Rzlt. Kafam biraz dağınık, IQ’m bu sıralar düşük. Kriz planı yapmanız gerektiği bariz. Hangi durumlarda neler yaşanabilir, ne kadar süre ayakta kalabilirsiniz, bu durumu atlattıktan sonra neler yapabilirsiniz, şirketinizde istenmeyen bir durum yaşandığında neler olur, işçi çıkarmanız gerekirse bunu nasıl yaparsınız gibi geniş bir kriz planı çıkarın. Bu kriz planını ekibinizle ve üçüncü parti firmalarla paylaşın.

Şeffaflık bu süreçteki en büyük iyileştirici. Aksi halde büyük bir belirsizliğin içinde olduğunu hisseden ne kendi çalışanınız ne de ajansınız sizin için canla başla çalışamaz. Onlara karşı açık olun.

Ajansları Delirmekten Nasıl Kurtarırız?

Senin uykun yok ki Morty, senin uykun yok. Beni çıldırtmak mı istiyorsun, senin uykun yok.

Sevgili ajanslar, biliyorum ki geceniz gündüzünüzle birleşti, evden çalışmak ilk başta güzel geldi ama işler biraz b*ka sarıyor gibi hissediyorsunuz. Haklısınız. Bunun müsebbibi her ne kadar markalarsa biraz da sizsiniz tabii. Şimdi çuvaldız batırma zamanı. Gözlerinizden öperim.

Öneri 1: Ekibinize işleri delege edin ve kontrol edin

Genel olarak işlerin kusursuz akabilmesi için en önemli şey iş delegasyonu. Bunu doğru yapabildiğinizde ekibin çok daha iyi çalıştığını göreceksiniz. Ancak maalesef günlük iş yoğunluğu içinde ekibin hızlıca dağılabilme ihtimali var. Bu yüzden kontrollü ilerlemeniz gerekiyor. Haftalık statusler yaparak neler olduğunu öğrenebilir, ekibin gül cemalini görerek onlara kendilerini de iyi hissettirecek şekilde motivasyon konuşmaları yapabilirsiniz.

Bunun yanı sıra markalarda olduğu gibi şeffaflıkla süreçlere dair ekibi bilgilendirmeniz çok önemli. Çünkü işten çıkarmaların olduğu bu dönemde ajansın durumunu bilmek onlar için çok değerli. Peki ya ben kötü olduğunu söylersem de onlar giderse ne yaparım diye düşünebilirsiniz. Önemli olan burada kalmaları için sebepler yaratabilmek, samimi olabilmek ve sonrasında bu durumun herkes için geçerli olduğunu anlatabilmek. Siz zaten tüm bunları yaparken hala gitmek istiyorsa bugün olmasa da yarın gidecektir o kişi. Üzülmeyin, ajansların turn-over’ı her zaman çok yüksektir.

Öneri 2: Markalara sakin yaklaşın

Rick, bana yardım eder misin?

Bu dönemde ateşler içinde yanan, adeta gerçek bir kişi gibi corona’ya tutulmuş markalarınız olabilir. Bu nedenle tedbirli, anlayışlı ve nazikçe yaklaşmanız gerekiyor. Zaten ilk olarak sizin de varlığınızı sürdürebilmeniz için markalara ihtiyacınız var. İkinci olarak da normal bir dönemden geçilmiyor. Bu yüzden yaşanabilecek çok fazla değişim, canlarını ve sizin de canınızı sıkabilecek çok fazla olay var.

Hasta bir kişiye nasıl yaklaşıyorsak zor dönemde olan markalara da aynı şekilde yaklaşmamız gerekiyor. Fakat burada sürekli onları pohpohlayın ve geri dönüşü olmayan bir yola girin demek istemiyorum. Yalnızca dönemin farkında olun, destek olun ve doğru şekilde yönlendirin.

Öneri 3: Markanın hedeflerine destek olun

Marka eğer akıllıca hareket ediyorsa bir aksiyon planı çıkarmış olmalı. Bu da sizin elinizde bir kılavuz var demek oluyor. Hal böyle olduğunda bu rüzgara uymak, onların hedeflerini desteklemek en temel görevlerden. Eğer bu kılavuz ortada yoksa siz kendi alanınızda marka için neler yapabileceğinizi çıkarabilirsiniz.

Maalesef üzülerek söylüyorum ki her şey para değil. Bu yüzden -normalde para ile yaptığınız şeylerden biraz markalar için ayırıp- destek olmanız en doğrusu olacaktır. Tabii ki para kazanalım, tabii ki biz de ekip yönetiyoruz ve markadan para alamazsak ekibe maaşlarını veremeyiz ancak bu dönemde biraz daha sık CRM gerekiyorsa sık CRM yapın, birkaç fazla içerik gerekiyorsa bunları yapın. Onların kazançlarını güvene alın ki size kazanç olarak geri dönebilsin. Yoksa zaten marka başaramadığında siz de başaramayacaksınız.

Öneri 4: Abartmayın

Ajans bağlılığını biraz yanlış mı anladık Beth?

Ajans dünyası mobbing ve tacize çok açık bir dünya. Bu yüzden herkesin evde olduğu bu dönemde ekibe karşı da daha anlayışlı olmak gerekiyor. Ekip kendi işini yapmakla mükellef, sizin de onları iyi hissettirmeniz, bu sırada abartmamanız gerekiyor. Ne iyi hissettirmeyi abartın ne de başlarında mürebbiye gibi durun.

Ekibin kendi kendini yönetebilmesi kolay değildir ancak imkansız da değildir. Müdahaleler işi kolaylaştırıyor gibi görünse de bir süre sonra ekibin sizden bağımsız hareket etmesini engelleyecektir. Bu yüzden arada bir sıkı tutun, arada bir bırakın. Her zaman sıkı tutar ya da her zaman salarsınız sonuçları hiç tatlı olmaz.

Öneri 5: Motivasyon konuşmaları yapın

Ekibin de motivasyona ihtiyacı var. Yukarıda bahsettiğim gibi onları motive edici konuşmalar yapabilir, elinizden geliyorsa onların hayatlarını kolaylaştırıcı minik şeyler dahi hediye edebilirsiniz. Bu az önceki “ya giderse” korkusunu da azaltacak şeylerden biri. Size bağlı olabilmeleri için ajans olarak ekibinize sahip çıkın.

Hiçbir şey yapamıyorsanız elde ettikleri başarıları görüyor olduğunuza emin olun, destekleyin ve daha iyisini yapabilmeleri adına gerekirse bazı noktalarıda müşterilerinize karşı gelin -kavga edin, ortalığı kızıştırın demiyorum- ve işinizi savunun. Tabii yine temel kelime: abartmayın.

KPI’lara ulaşamazlarsa squanch it Squanchy!

Öneri 6: Hazırlıklı olun

Kriz yönetimi ajanslar için de geçerli. İşten çıkarmalar olabilir, işten çıkmak isteyenler olabilir, markalar gidebilir, markalar problem çıkarabilir, iş saatleri uzayabilir ve bu liste de daha çok şeyle uzayabilir. Hepsine hazırlıklı olduğunuza emin olun. Bu sırada panik yapmadan, geleceği görmek istediğiniz şekilde kurgulamaya çalışın.

Tabii Ösnurçum, ajans sahibi olmadan ne güzel atıp tutuyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Demediyseniz de içeriğin devam edebilmesi için dediniz gibi yapıyorum:

Doğru, çok haklısınız. Davulun sesi uzaktan hoş gelir her zaman. Ancak ben de yıllarca ajansta çalışmış birisi olarak diyorum ki belirsizlik çalışanı daha çok korkutur ve kaosa yönlendirir. Gerekirse planınız varmış gibi davranın. Ne der yurt dışılı kardeşlerimiz: fake it ‘till you make it.

Öneri 7: Marka görüşmelerine devam edin

Sizin yeni bir ajansa ihtiyacınız var sevgili Rick.

Ortalık yanıyor, aman kim yeni marka kazanabilir diye düşünmeyin. Bu dönemi bir geçiş süreci olarak kurgulayabilecek markalar mevcut. Doğru teklif ve doğru strateji ile yeni marka kazanımı mümkün olabilir. Bu yüzden normal görüşmelerinizi yapmaya devam edin, new business için zaman harcayın.

Şu anda gönlüne girdiğiniz markalar şimdi olmasa da daha sonra sizin markanız olabilir. Biraz inception’dan zarar gelmez değil mi?

Öneri 8: İş görüşmelerine devam edin

Zemin kaygan, kimin ne yapacağı belli değil. Ekip içinde kaymalar olabilir, gidenler olabilir, kalanlar olabilir. Her zaman backup olabilecek isimler listesine ihtiyacınız var. İş görüşmelerine devam edin ve ekipte potansiyel herhangi bir değişime karşılık yedeğiniz olsun. Yoksa gol yersiniz.

Tabii kim ister sahada eksik kişi olsun, azıcık insanla hedeflere koşmaya çalışsın? Kimse. O yüzden hazırlıklı olun, her şeyi planlayın.

Çalışanları Delirtmekten Nasıl Kurtarırız?

Rick, bak hiç delirmemişiz gibi.

Canım çalışanlar, delirmenin ucunda olabilirsiniz, her şey üstünüze üstünüze geliyor olabilir. Maaş alabilecek miyiz, vay efendim sabah uyanabilecek miyim, bugün de biraz odamı mı temizlesem ne yapsam? Fikirler fikirler. Dobarlanın, bıragmayın gendinizi. Size önerilerim var.

Öneri 1: Böl, planla, yönet

İşlerinizi planlamadan şuradan şuraya gidemezsiniz. Yani bir arpa boyu yol gidemezsiniz. İşlerinizi planlamazsanız marka ve ajansta olduğu gibi kaos kapınızda. Bu yüzden özellikle hassas müşteri döneminde ve genel olarak freelance yaşamda işin temeli doğru planlamadan geçiyor. Eğer doğru planlama yaparsanız mesai kalmadan hayatınıza devam eder, yöneticinizin ensenizde boza pişirmesinden kurtulur, markanın sizi bıçaklamak istemesinden uzaklaşabilirsiniz.

Çünkü plansız hareket ettiğinizde kelebek etkisi gibi her şey ters gitmeye başlıyor. Bir anda kendinizi bir girdabın içinde buluyorsunuz ve daha da umutsuzluğa kapılıyorsunuz. Ardından bir kez daha hata yapıyor bu kez yerle bir oluyorsunuz. Bunu yapmayın, plan yapın.

Ve bu konuda en önemli şeylerden biri markanızı dönüşsüz bırakmayın, bir iş geldiğinde plana alın ve bunu plana aldığınızı söyleyin. İş yönetimi 101 gibi şeyler söylüyorum, beni öldürmek istiyor olabilirsiniz ama gerek yok. Herkes minik hatalar yapar.

Öneri 2: İşi resmileştirin

Özellikle bu evden çalışma döneminde bir ikinci mesajlaşma ve haberleşme alanı olarak Whatsapp düşkünlüğü başladı. Markaları normalde dizginleyebiliyorduk birazcık ancak artık neredeyse imkansız. Herkes Whatsapp’tan yazmak istiyor, arayıp şıkır şıkır saatlerce sizinle konuşmak istiyor. Biliyorum.

IT’S A TRAP! (Star Wars sevenler buraya highlight bırakıyor)

Sana dedim Morty, Whatsapp’tan konuşma dedim.

Bu tuzağa sakın düşmeyin. Bir işi Whatsapp üzerinden alsanız dahi bunu mail ile mutlaka resmileştirin. Aksi halde sizi ne kendiniz, ne yöneticiniz, ne ajansınız kurtaramaz. Marka tarafından gelebilecek “yooo, ben öyle dememiştim” lafına karşılık söylenecek tek bir şey kalmaz. Maalesef, işin pis ve kirli tarafı ancak kendinizi korumak istiyorsanız Whatsapp’ı hızlıca resmileştirin. Detaylara mailde yer verin ki bir gün dönüp bakmanız gerektiğinde sizinle birlikte marka tarafı da her şeyi daha net görebilsin.

Öneri 3: Markaları salak görmekten vazgeçin

Hayatımın büyük bir kısmını markaların salak olduğunu düşünerek geçirdim. Aaa, bu salak salak insanlar nasıl çalışıyor bu koca koca şirketlerde dedim. Hatta yazısını bile yazdım. Ama bir durup düşünelim: hepsi gerçekten salak olabilir mi?

Hepsi bizden salak değil hatta pek çoğu o marka ile o kadar çok iç içe geçmiş halde ki ayaklı kurumsal hafıza haline gelmiş durumda. Bu yüzden bazı istekleri sizlere saçma gelse de bunların şirket kurumsallığı ile ilgili olabileceğini, bazılarının marka tarafından bile sevilmediğini ancak onların da bir noktada emir kulu olduğunu unutmamanız gerekiyor. Aksi halde durup durup markaya sinirlenecek, gerilecek, üstüne üstlük kendinizi mutsuz edeceksiniz. Gerek var mı? Değiştirebiliyor musunuz? Hayır. O zaman sakin kalın canlarımın içleri.

Öneri 4: Sıkı haber/trend takibi yapın

Neler oluyor hayatta? Bir de şu rüya gerçek olsa olsa. Keşke rüya gerçek olsa dönüp pıt diye evlerimizden çıkabilsek ama çıkamıyoruz. O yüzden normalde yapmamız gerektiğinden çok trend takibi yapmamız gerekiyor. Hangi marka ne yapıyor, kim ne demiş, kimler kimleeerle beraber? :D

Çünkü hem kendiniz daha doğru iş çıkarmak hem de markanızı yönlendirmek için buna ihtiyaç duyacaksınız. Kim iletişimi nasıl yönetiyor, kimler reklamı kesiyor, kimler online siparişe abanıyor, kimler suskunluğunu koruyup iletişimine bambaşka bir yön veriyor gibi. Kulağınızın delik olması hem sizi kurtarır hem de marka gözünde proaktif olduğunuzu gösterip kişisel olarak da bağınızı artırır.

Öneri 5: İş saatlerine özen gösterin

Sanki hiç ofise dönemeyecekmişiz gibi konuşuyorlar Rick.

Evden çalışmanın en büyük handikaplarından biri zaman algısını kaybetmesi insanın. Ancak siz uyurken markalar ayakta. Sabah kaçta işte oluyorsanız o saatte uyanık ve bilgisayar başında olun. Kaçta işiniz bitiyorsa da o saatte bitirin. İşleriniz tamamlanmışsa mesai kalmayın ancak sizden kaynaklanan bir eksik varsa tabii ki işinizi tamamlayın. Çünkü kendi hatalarınız ne ajansı ne de markayı bağlamaz. Bu hatalar artık birilerini bağlıyor olduğunda da marka gider, ajans para kaybeder siz de işinizi kaybedersiniz. Öneri 1'i yapınca zaten bunların olmadığını göreceksiniz. O yüzden sakin kalın, işlerinizi planlayın, özen gösterin, rahatınıza bakın.

Siz işlerinizi tamamladığınızda ve sizden iş saatleri dışında bir şey istendiğinde bunu en uygun x tarihinde iletebiliriz gibi bir açıklama ile ilgili kişiye iletin. Böylece işin hangi tarihte geleceğini kişi öğrensin. Hafta sonu gelen maillere Pazartesi ilgileneceğinizi belirterek döün.

Öneri 6: İşleri bölüşün

Her işi tek başına yapmak zorunda değilsiniz. Özellikle yakın olabileceğiniz, birbirinizle uyumlu olduğunuzu düşündüğünüz bir ekipteyseniz mutlaka işleri bölüşün. Bu sayede hem yükünüz hafiflemiş olur hem de farklı gözlerden destek almış olursunuz. Burada işi bölüşün derken kendi işlerinizi başkalarına aktarın demediğimi biliyorsunuz tabii ki.

Örneğin elinizde bugüne yetişmesi gereken 3 iş var ancak bir taraftan başka bir marka da araştırma istiyor. Arkadaşınızdan rica edin eğer vakti varsa sizin için minik bir araştırma yapsın. Bu gibi işleri bölerek elinizi hafifletmiş olursunuz. Aynı zamanda ekip içinde etkileşim artar, arkadaşlarınız sizin markanıza dair bilgilenir bu da olabilecek herhangi bir çalışan eksikliğinde iş kolaylaştırır. Hasta olduğunuzda hesaplarınıza bakacak arkadaşlarınız bir anda yepyeni bir marka ile karşılaşıyor gibi olmaz, markanızdan haberdar olur ve onlar için de yönetim süreci kolaylaşır.

Öneri 7: Ekiple görüşün

Ee, ne yiyoruz bugün Beth?

Markalarınızla görüşüp görüşüp duruyorsunuz, kardeşlerinizle neden görüşmüyorsunuz? Gerekirse öğle yemeği için call yaparak bir araya gelin, sohbet edin. Evden çalışmak yalnızlık hissini tetikler. Bunları kırabilmek için ihtiyacınız olan şey ise insan görebilmek. Evet, sosyal varlıklarız ve insana ihtiyaç duyuyoruz. Bu yüzden ekip arkadaşlarınızla görüşün, vakit geçirin, mesajlaşın, gif/meme gönderin. Adeta yan yana çalışıyor gibi hissedin.

Ofiste her ne kadar verimli çalışma oranı daha düşük olsa da bizlere ofisi sevdiren şey insanlar. Bunu unutmayın. Geyik günün bir parçasıdır. Bütünü olamaz ama geyiksiz de gün olmaz.

Öneri 8: Düzgün briefle hayat kurtarın

Son olarak zurnanın zırt dediği yer. Eğer düzgün iş çıksın istiyorsanız düzgün brief vermeniz gerektiğini unutmayın. Stajyere, junior’a, senior’a, tasarımcıya, sanat direktörüne kime brief vermeniz gerekiyorsa doğru brief verin. Çünkü siz düzgün brief vermezseniz zincirleme s*çış tamlaması başlıyor. Marka sosyal medya yöneticisine, sosyal medya yöneticisi tasarımcıya, tasarımcı sosyal medya yöneticisine, sosyal medya yöneticisi tekrar markaya şeklinde.

Yani aslında kendinizi mutsuz edecek şeyleri öncelikle kendiniz engellemelisiniz.

Evet asırlar sonra yazı yazınca çenem düştü, milyonlarca kelime yazdım. Kimse de demiyor ki Ösnurçum bundan 3 adet içerik çıkarmış diye. Olsun.

Sonuç olarak zaten normalde yapmanız gereken şeyleri evde çalışırken yapınca işler yürüyor hem de kılçıksız yürüyor. Sorunsuz ilerlemek istiyorsanız aşağıdaki yazıları da okumanızı tavsiye ediyorum. Haliniz kaldıysa eğer :D

Her şey geçecek. Sakin kal.

--

--

Öznur Doğan
Türkçe Yayın

Content creator, digital marketing addict, gamer, atom ant. Strategist.